Kültür, Örf ve Adetler

Akçakoca, hemen her yöreden insanımızın bir arada ve kardeşçe yaşadığı, yerli kültürün yanı sıra Laz, Çerkez, Abhaz ve Gürcü kültürlerinin bir araya gelmesiyle kendine has bir kültür mozaiği oluşturmayı başaran, yaz aylarında yurt içi ve yurt dışından ağırladığı misafirleriyle tam bir turizm cenneti haline gelen, Batı Karadeniz’in en önemli ilçesidir.

Doğu Karadeniz kültürüyle yerli kültürün esintilerini taşıyan Akçakoca folkloru, kendine has özellikleriyle öne çıkmaktadır. Yerlisi, Doğu Karadenizlisi, Lazı, Abhazası, Gürcüsü, Çerkezi ve Hemşinlisi bir arada, Akçakoca folklorunu devamlı zenginleştirmiş ve birbirini etkilemiştir. Akçakoca folklorunun incelenmesinde Emekli Öğretmen Mehmet Özdemir’in yaptığı ve halkımızın bilgisine sunduğu araştırma, Akçakoca folklorunun gün ışığına çıkmasına önemli bir kaynak oluşturmuştur. Söz konusu araştırmadan edinilen bilgilere göre, her ne kadar günümüzdeki yansımaları git gide azalsa da, Akçakoca folklorundaki belli başlı örf ve adetler aşağıdaki gibidir:

 

Kız ve Erkeğin Tanışması

Akçakoca’da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama işleri de imece şeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, nişan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.

Kız ve erkeğin ortaklaşa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi nişanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara şahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi işlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, şeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyeler de gönderirdi.

Sevdalılık Günleri

Akçakoca gençleri arasında sevdalılık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaşları vardır. Bu arkadaşlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaşları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. Başkaları seven erkekmiş izlenimi yaratırlar.

Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aşık olan silahını boşaltır. Bunun anlamı: Bu “Seni başkası severse, onu öldürürüm” anlamına bir mesajdır. Ardından aşığın arkadaşları silahlarını boşaltırlar. Bunun da anlamı: “Bir arkadaşımızın arkasındayız” demektir.

Durum herkes tarafından anlaşılır, kimse kimsenin sahasına giremez. Erkek evlenme arzusunu, ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde gelişen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düşünülüp tartışılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için girişimlerde bulunur.

Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. İstenilen bir kizir verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylarla sonuçlanır.

Köyden kasabaya gelin gitmesi aile için gurur kaynağı olurdu. Bununla birlikte bölgede akraba evliliği çok azdır.

Sıra Gözetme

Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken, küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karşı çıkılır. Ablası bekar olan, evlenme cağındaki erkek bu kuralı bre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.) Son zamanlarda herkes hakkını yavaş yavaş alma yolunu tutmaya başladı.

Başlık Parası

Akçakoca ve köylerinde başlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. Başlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda başlık parası alınmaktadır.

Kız İsteme

On hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi, erkek ta- ıfi ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar. “Biz Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız …………………………’yi oğlumuz………………..’ya istemeğe geldik” der. Baba da; “Allah yazdıysa… Amma bir düşünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım” der.

Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiş bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir. Bu dönemde, kız ile erkek karşılaştıklarında kaş göz işaretleri ile birlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir.

Söz ve Nişan

Yerli halk arasında beşik kertmesi kesinlikle yoktur. Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen “kutu şekeri” ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızın erkeğe verildiğine işarettir. Taraflar tarafından söz kesiminden sonra; oğlan tarafından akrabaları, kızın evine yüzük, kutu şekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. Nişanda yüzükler takılır. Bazı köylerde nişanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır. Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaşır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler.

Çeyiz

Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, şalvar, bakırdan mutfak eşyası, elde dokunmuş yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe işler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eşyası, Doğu Karadeniz kökenli aileler¬de olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.

Kına Gecesi

Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi Çarşamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraf¬tarları ile birlikte yanlarına kına alıp, gelin evine gidilir. Dört kız çarşaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler.

İzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evin önünde büyük bir ateş yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. Ateş yanınca baklavalar getirilir. İkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır. Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaşlı bir kadın denetiminde oynanır.

Düğün Daveti

Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar tanışma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el işi işleme götürülür. Onlarda onlara çeşitli hediyeler verirler.

Düğün

Düğün genellikle nişandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise pantolon üzerine beyaz gömlek ve işlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.

Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeşlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeş, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.

Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler şık: giysilerini giymiş, arabanın önünde, ardından, yanından yürüyerek ederlerdi. İkide birde araba durdurulur: “Ala ala hay…” diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır Gelin alayı, çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varırdı.
Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde şekerler, buğdaylar  serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığışarak kapış kapış toplardı.

Köyden çıkıncaya kadar çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahşiş ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek işaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, şeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istek karşılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.

Gelin eve girerken eğilip eşiği öper. Bolluk getirmesi düşünülerek mısır, buğday, şeker, bozuk para atılır. Akraba ve komşular başlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir. erkeklerde evin önünde yakılan ateş etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiş köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varsa dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.

Diğer köylerden gelenlerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır. Yiyilip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler. Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.

Duvak

Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir, gelin oynar ve etrafa para atar. Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.

Geleneksel Oyunlar

Bölgede eskiden beri bir bağlama kültürü yaşamasına rağmen bölgeye Doğru Karadeniz’den çeşitli kültürlerin gelmesi ile kemence, tulum gibi sazlara da rastlanmaktadır. Bölgede horon çeşitlemeleri de görülür.

Doğum

Çocuklar genellikle beşikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaşlı bir erkek veya hoca tarafindan üç defa kulağına okunarak konulur. İsimden sonra ezan okunur. Komşular ve akraba loğusaya evvela geçmiş olsun derler sonra da hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna “çocuk kırklandı” denilir.

Diş Çıkarma

Küçük çocukların diş çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan dişi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu meylettirmek suretiyle dişin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazdan da salmağını rakıya batırarak çocuğun diş etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoşlanır.

Dişin çıktığını gören kişi mutlaka diş çıkaran çocuğa ya elbise alır ya da entarilik alsınlar diye anne babasına para verir.

Sünnet

Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezgin sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçi o zaman para almadığı için sabun, havlu gibi şeyler verilirdi.

Eğlenceler

Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabaları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındık kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde işler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma işi erken bitimi, arası düğün evine döner, oyunlar şarkılar, gülme, eğlence, yeme içme başlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. Çalışkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? Şaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düşünür mü? Yapıcı mı yıkıcı hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenir, atmaca tabir edilen karşılıklı mani atmalan yapılırdı.

Enstrümanlar

Kemençe: Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır. Akçakoca’da Karadeniz kemençesi kullanılmaktadır. İnce uzundur. Sol el ile havada tutularak çalınır. Kemençenin telleri çeliktendir. Akortları La, Re, Sol, Mi yahut Sol, Re, La, Mi, veya 3 telli için Re, La, Mi dir. Tellerin üzerine basılarak çalınır. Tek olarak çalınır. Sazın şekli bir takayı andırır. Gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır. Ses tablası ise 1,5- 2 mm. Kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır. Kısa sapı ve çelikten üç teli vardır. RE-LA-Mİ seslerine akort edilir. Bir buçuk oktav çalar. Yayının kılları gevşek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmış olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek icra edilir.

Tulum: Tulum ve zurna Karadeniz Bölgesinde kullanılan nefesli halk sazıdır. Deri, nav ve ağızlık olmak üzere üç kısımdan oluşmaktadır. Deri ; tulum olarakta anılır.Tulum , koyun veya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra, ayakları yukarıdan kesilir. Sağ ön ayak ile, arka sol ayağın dışında kalan delikler hava kaçırmayacak şekilde sıkıca bağlanır. Ön ayağa bir tahta boru, arka< ayağa da üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile dolunca delikli borulardan ses çıkmaya başlar.Koltuk altına yerleştirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar. Nav, sazın zurna dediğimiz kısımdır. Ağızlık ise hava üflenen kısımdır.